Gülümsemeyi unutmuş yüzlerde
Buz gibi, minik ellerde ki mendillerde
Yüzüne bakmaya bile utanan gözlerde
Son bulmuştu dünyanın tadı
Son bulmuştu yürekten gelen mutluluk anı
Vazgeçmişti çiçek açmaya, mevsimi gelen çiçekler
Ama bir türlü tutulmamıştı yine de buz kesmiş minicik eller
Bir kağıt parçası olmuştu tek emel
Onun üzerine kurulmuştu tüm medeniyetler
O olsun diye çocukluğun alındı elinden
O olsun diye büyümek zorundaydık erkenden
Kimine kalırken büyüklerinden
O harçlığını çıkartmalıydı elindeki mendillerden
Oyuncaklarıyla oynaması gerekirken...
Rüyalarına yansıdı hayalleri
Zaten hayallerini bile büyük kuramazdı
Hep yokluk gördüğü için gözleri
Hayat kadar samimiydi cümleleri
Fesat ve hırsla kirlenmemişti henüz sözleri
Çok değil bir ayakkabıydı belki tek isteği
Ya da bir kaban belki
Üşüyordu çünkü yırtılmıştı omzundaki yeleği
Yine de mutluydu
Çocuk aklı çünkü, çok masumdu yeryüzünün meleği
Gözü kayardı hep geçip giden çocuklara
Kıskanma değil de hep biraz özenirdi onlara
Büyük düşünemezdi yine de
Acaba benim de olur mu diye bakardı üzerlerinde ki kabana
Saklardı ayakkabılarını yaşıtlarından
Utanırdı çünkü baktıklarında o büyük yırtıklarına
Hayal bile kurmamalıydı aslında
Çünkü o elindeki mendilleri satmak zorunda
Kardeşleri vardı biri altı aylık diğeri iki yaşında
Annesi hasta , babası ise mezarda
Kendisi de büyük değil
O daha yalnızca onunda...
Sildi gözyaşlarını yeryüzünün meleği
Çünkü babası demişti ölmeden önce
Benden sonra sensin bu evin direği
Bakacaktı ailesine yettiği kadar yüreği
O da çocuk olurdu belki
Onca insan yapsaydı eğer yapması gerekeni
Yardım elini uzatsaydı, uzanabilecek biri
Var olan anlayabilseydi yoktaki hali
Ve var olan paylaşmayı bilseydi elindekini
O zaman o da çocuk olabilirdi belki.
Kimileri lüks arabalarıyla yanlarından geçerken
Küçümseyen gözlerle bakarken onlara
Bir annenin, çocuklarını üç günlük kuru ekmekle doyurmaya çalışmasıydı zulüm
Ve para denilen illet çıktığından beri ortaya
Sokaklarda dolaşır oldu açlık sebepli ölüm
Orçun Fırat UYGUROĞLU