Hüzünle süslenmiş kelimelerim,
Bir gözü kapanmış gecede
Ağır ağır ilerleyerek dudak kenarıma
Nemini bir yumruk gibi bırakıp boğazıma
Kimsesizliğinde bir odanın
Kilitli kapısının ardında
Savrulup gitti tek gözünde saklanmış karanlığıma
-Aksini düşünemezdin zaten.
-Neden?
-Kilitli olmayınca kapılar,
Doğrulup salınamaz çünkü yaşlar gözlerinden
-Doğru dedin,
Mesela pencerenin ardından bir gün
Sokak lambasını seyrederken ben
Orada olan ve olmayan herkes
Varolmuş veya
Bakmıştır değil mi bir kez olsun gökyüzüne
Yıldızlar hala yerinde elbet
Ama o gözlerin rengi ne?
Kar yağıyormuş o gün bilmiyordum ben
Sokak lambasının aydınlığından çarptı taneler gözüme
Seçemedim kelimeleri o gün
Dizemedim işte bir türlü
Oturup ağladım...
Saatlerce belki
En son artık yaşları kilitlediğimde gözbebeklerime
Sönmüştü lamba
Beyaz bir mevsimdi dışarısı
Her şey net ve beyazdı,
Duyabildilerimse yalnızca havuç burunlu adamların şarkısı
Kışı en çok onlar severmiş,
O gün çıkmadım ama bilirim
Epey soğuktu
Lakin güneş çok bekletmez
Bir iki hafta ya var ya yok
Pencere çiçeklerinin yüzüne güler
Onlar doğrulup açmaya hazırlanınca çiçeklerini
Havuç burunlu adamların yarı yarıya bedeninden kalan
Sökülmüş düğmeler,
Bahçeler de görülmeye başlamış çimenler
Kaldırım taşlarının üzerine düşmüş çamurdan bir keder.
Kirpiklerim nemlendi yine,
Pencerenin ardından tanık olunca ömrüne,
Kardan adamların ölümü ne kadar hüzünlüymüş meğer.
Gömüldü cesetleri yeşil rengin altına
Kuşlar geliyordu peyder pey ağlamaya,
En çok onlar ağladılar...
Kimin aklına gelirdi değil mi?
Sen bilir miydin mesela?
Kardan adamları ne çok severmiş kuşlar.
İzi silindi sonra hüznün
Kurudu yerdeki ve gökteki nem,
Ve gözlerdeki tabi.
Hatırlar mısın büyük ağaçlar vardı orada
Şiirleri de vardır muhakkak,
Sen demiştin ya bana
Ağaçlar en büyük şairlerdir diye.
Oysa düşündüm ben, şair değil şiirdir onlar
Ya kabuklarında taşırlar bıçak kesiğini
Ya da defter yaprağında mürekkebin izini.
O gün koşup onlardan birine sarıldım
Sert bir rüzgar esti,
Üşüdüm sanmış olacak ki
Yapraklarını üzerime serdi.
Boğuldum bir an nefes alamadım
Hani şefkatle öldürür gibiydi.
Öylesine sıktı ki beni
Kurtulup koşarken uzaklara
Dönüp baktım bir an ardıma
Gövdesinde kalmıştı izim
Koştum günlerce, ve takılıp bir dala savruldum yere
Güneş bir gece vakti uyandı gürültüme
Canım yanmadı, ama kanıyordu dizim
Önemsemedim
Doğrulup dizimden sızan kana gülümsedim
Ağlamamı bekliyor olacak ki
Gülümseyişimin şaşkınlığıyla kan duruldu,
Aynı şaşkınlıkla belki, içimdeki çocuk
O sızan kanda boğuldu.
Masumiyet evet, ama acımasızlık da sanki biraz kayboldu.
İşte o gün dokununca gözlerime fark ettim
Kirpiklerim kupkuruydu.
Galiba çocukluğumla birlikte o gün
Gözyaşlarım da kilitli kapıların ardına savruldu...
Orçun Fırat UYGUROĞLU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder