28 Nisan 2021 Çarşamba

KIŞIN ÖLÜMÜ

Hüzünle süslenmiş kelimelerim,

Bir gözü kapanmış gecede

Ağır ağır ilerleyerek dudak kenarıma

Nemini bir yumruk gibi bırakıp boğazıma

Kimsesizliğinde bir odanın 

Kilitli kapısının ardında 

Savrulup gitti tek gözünde saklanmış karanlığıma

-Aksini düşünemezdin zaten.

-Neden?

-Kilitli olmayınca kapılar,

Doğrulup salınamaz çünkü yaşlar gözlerinden

-Doğru dedin,

Mesela pencerenin ardından bir gün 

Sokak lambasını seyrederken ben

Orada olan ve olmayan herkes

Varolmuş veya

Bakmıştır değil mi bir kez olsun gökyüzüne

Yıldızlar hala yerinde elbet

Ama o gözlerin rengi ne?

Kar yağıyormuş o gün bilmiyordum ben

Sokak lambasının aydınlığından çarptı taneler gözüme

Seçemedim kelimeleri o gün 

Dizemedim işte bir türlü

Oturup ağladım...

Saatlerce belki

En son artık yaşları kilitlediğimde gözbebeklerime

Sönmüştü lamba

Beyaz bir mevsimdi dışarısı

Her şey net ve beyazdı,

Duyabildilerimse yalnızca havuç burunlu adamların şarkısı

Kışı en çok onlar severmiş,

O gün çıkmadım ama bilirim

Epey soğuktu 

Lakin güneş çok bekletmez 

Bir iki hafta ya var ya yok

Pencere çiçeklerinin yüzüne güler

Onlar doğrulup açmaya hazırlanınca çiçeklerini

Havuç burunlu adamların yarı yarıya bedeninden kalan 

Sökülmüş düğmeler,

Bahçeler de görülmeye başlamış çimenler

Kaldırım taşlarının üzerine düşmüş çamurdan bir keder.

Kirpiklerim nemlendi yine,

Pencerenin ardından tanık olunca ömrüne,

Kardan adamların ölümü ne kadar hüzünlüymüş meğer.

Gömüldü cesetleri yeşil rengin altına

Kuşlar geliyordu peyder pey ağlamaya,

En çok onlar ağladılar... 

Kimin aklına gelirdi değil mi?

Sen bilir miydin mesela?

Kardan adamları ne çok severmiş kuşlar.

İzi silindi sonra hüznün

Kurudu yerdeki ve gökteki nem,

Ve gözlerdeki tabi.

Hatırlar mısın büyük ağaçlar vardı orada

Şiirleri de vardır muhakkak,

Sen demiştin ya bana 

Ağaçlar en büyük şairlerdir diye.

Oysa düşündüm ben, şair değil şiirdir onlar

Ya kabuklarında taşırlar bıçak kesiğini

Ya da defter yaprağında mürekkebin izini.

O gün koşup onlardan birine sarıldım

Sert bir rüzgar esti, 

Üşüdüm sanmış olacak ki

Yapraklarını üzerime serdi.

Boğuldum bir an nefes alamadım

Hani şefkatle öldürür gibiydi.

Öylesine sıktı ki beni 

Kurtulup koşarken uzaklara

Dönüp baktım bir an ardıma

Gövdesinde kalmıştı izim

Koştum günlerce, ve takılıp bir dala savruldum yere

Güneş bir gece vakti uyandı gürültüme

Canım yanmadı, ama kanıyordu dizim

Önemsemedim 

Doğrulup dizimden sızan kana gülümsedim

Ağlamamı bekliyor olacak ki

Gülümseyişimin şaşkınlığıyla kan duruldu,

Aynı şaşkınlıkla belki, içimdeki çocuk

O sızan kanda boğuldu.

Masumiyet evet, ama acımasızlık da sanki biraz kayboldu.

İşte o gün dokununca gözlerime fark ettim 

Kirpiklerim kupkuruydu.

Galiba çocukluğumla birlikte o gün 

Gözyaşlarım da kilitli kapıların ardına savruldu...


  Orçun Fırat UYGUROĞLU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder